Sabahtan beri tüm televizyon kanalları sadece dolardan, eurodan ve kurun sönmeyen ateşinden bahsediyor... Tabi bu ateşi körükleyen 'hükümet, cemaat ve yolsuzluk' üçgeninden de...
Ülkem yine gündem yorgunu... Bizler de bu garip hikayenin mağdurları....
Bütün bu sıkıntılar arasında haber bültenlerine dalmışken ben, her zaman yaptığım gibi, sıyrılmak için gündemden, yine daldım yemeli içmeli hülyalara... İşte o an tam bir yıldır elimi sürmediğim bir blogum olduğunu hatırladım... Bu ruh halinden sıyrılmak için en iyi çözümün bloguma hızlı bir dönüş yapmak olduğunu düşündüm... Üstelik bu bir yıl boyunca o kadar enteresan yerlere bir çok seyahat gerçekleştirmişken hiçbirini buraya aktarmamış olmam da yine enteresan geldi bana...
Geçtiğimiz hafta Aksaray'dan Antakya'ya dönerken yakın bir dostumun, bir kardeşimin daveti ile Adana'da verdiğim bir geç öğle yemeği arasında yediğim o müthiş yemekleri yazmak... İşte beni bu ruh halinden sıyıracak çare dedim kendi kendime...
Bugüne kadar Adana'da Adana'dan bekleyemeyeceğiniz kadar farklı lezzet ve çeşitlilikte yemekler yemiş olmama rağmen, dostumun beni yine bir kebapçıya götüreceğini düşünüyordum aslında, 'Mis Gibi'nin kapısından içeri girinceye kadar... Üstelik Ziyapaşa'daki apartmanın arkasına doğru kıvrım kıvrım dolanırken, bir tablacıya gittiğimizi bile düşündüm bir an...
Oysa mekana vardığımızda karşılaştığım şey karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim. Cordon Bleu mezunu genç şef Çağrı Demir ve mekanın işletmecisi Kemal Kalay'ın birlikte çalıştıkları, gizli - saklı kalmış, birkaç masası olan küçük bir bistroyu andıran oldukça sıcak ve samimi bir mekan, Mis Gibi...
Şaşkınlığımı üzerinden atamadan, bir camekanın arkasından harıl harıl çalışan şefe dikkat kesildim, arkadaşım o anda siparişleri veriyordu ikimizin yerine... Menüden de seçebileceğiniz gibi yemekleri, dilerseniz duvardaki tahtaya yazılı günlük seçenekleri de değerlendirebilirsiniz... Gerek menünün zenginliği, çeşitliliği ve farklılığı gerekse alışılmışın dışındaki yemeklerin sunuluyor olması nedeniyle Mis gibi Adana şartlarında bile onca kebaba rağmen harika bir alternatif...
Tüm yemek seçimlerini arkadaşım yaptı, ben de lezzetin ve sunumun keyfini sürdüm.
Yemeklerimiz gelene kadar balzamik sirke ve zeytinyağı karşımı ve minik ekmekler servis edildi masamıza... Ekmekler çok taze ve lezzetli idi ancak orada pişirildiğini zannetmiyorum.
İlk tabağımız avakado ve parmesanlı yeşil salata;
Avakado alışkın olmadığımız ve mutfaklarımızda pek yeri olmayan bir lezzet, bazı damaklara rahatsız edici gelebiliyor bazen, özellikle kullandığınız avakado yeterince olgunlaşmamış ve ham ise, ancak ben bu salatada yediğim olgun avakado ve traşlanmış parmesanın uyumuna bayıldım. Parmesan tadı şöyleydi böyleydi diye ukalalık yapacak değilim, bulmuşken yiyeceksin... Hele hele bu tip ürünleri servis etme cesaretini kebap cenneti bir kentte göstermiş bir şef sunuyorsa affetmeyeceksin... Kaldı ki çok da lezzetli idi...
İkinci tabağımız aslında salata ile birlikte sunulan yine bir paylaşım tabağı, onlar bir ad vermişler bu tabağa ama ben şu an adını hatırlayamadım...
Evet, patates kızartması ama öyle patates kızartması denip geçilecek cinsten değil, iri parmak patatesi kızartmış yanına sosunu üstüne parmesanı koyup öyle getirmişler. Üstelik çıtır çıtır, bu kadar kalın patatesi evde yapsan içi istediğin gibi kızarmaz, ya çiğ kalır ya da yumuşacık olur keyif vermez... Şef Cordon Bleu mezunu olunca sonuç ta mükemmel oluyor tabi ki... Arkadaşımın 'bunu nasıl yapıyorlar?' sorusuna da kendi bildiğim kadarı ile 'iki defa kızartıyorlar' diye yanıt verdim. Bu bilgiyi şefe doğrulatmadım ama okuduklarımdan doğru öğrendiysem eğer, gerçek 'french fries'ın sırrı kızartma öncesi iyice kurulama ve aralıklı ( iki kere ) kızartmada yatıyor...
Sıra ana yemekte... Kebabın anavatanında bonfile ısmarladık, ve üstelik az pişmiş istedik, 'emin misiniz? ' babında yanıtımızı yinelettiler 'evet az pişmiş istyoruz' dedik... Onlara da hak vermek lazım, ülkemizde az pişmiş ete çiğ muamelesi yapılıyor maalesef ve bir çok şefin nefret ettiğine emin olduğum şekilde tabaklardaki etler bir kez daha pişmek üzere yeniden mutfağa yollanıyor gerisin geriye...
Püre üzerine oturtulmuş ve yeşil salata ile servis edilen bu müthiş eti, üstelik hayvanın en doğru yerinden seçildiği apaçık belli olan ve tam olarak kıvamında ' az pişmiş' bu eti yeyip kendimden geçtim adeta... Bizimkilerin eti neredeyse çiğ yediğimi iddia edip, yakında kudurucağıma kanaat getirmelerine inat, o kırmızı suyun kan değil, etin özsuyu olduğunu anlata anlata dilimde tüy bitti maalesef... Ama vazgeçmiyorum, yaşadığım şehirde bile, siparişi alanların, eti pişirenlerin ve hatta çoğu zaman mekan sahiplerinin bile tüm yadırgamalarına rağmen etimi hep az pişmiş istiyorum... Bir de yakında kasaplara istediğim eti kestirebilirsem, işte o zaman değmeyin keyfime...
Seçenekler mevcuttu zannediyorum ama biz öğle saatinde ve trafiğe çıkıp yola devam edecek olmamız nedeniyle sadece su içtik bu güzelim tabağın yanında...
Yemeğini yedikten sonra kanı şeker isteyen her standart Türk erkeği gibi biz de bir tatlı sipariş ettik elbet, ama aşırıya kaçmamak için aynı tabağı paylaşmaya karar verdik ve sunumuyla bile baştan çıkaran o güzelim tiramusu 'bardağına' çaldık kaşıklarımızı her birimiz bir yandan...
Üzeri muzlarla döşenmiş, çikolata kreması ile bezenmiş bu harika bardak ile tamamladık yemeğimizi..
Biz tatlımızı kaşıklarken, yan masamızda yemeğini tamamlayıp kalkan hanımların ' bir dahaki sefere lazanya yemeğe geleceğiz ' diyerek ayrılmaları, bilinçaltımda bir dahaki gelişimizde neler yeyebileceğimiz başlığı altındaki gerekli yerlere kayıtlarını aldı....
Biz ayrılırken, şef ve işletmeci ile ayak üstü sohbet etme fırsatımızda oldu, anladığım kadarı ile ikilinin hedefleri büyük, şu an bile teklifler aldıklarını söylediler. Üstelik belli bir müdavim kitlesi bile yarattıkları çok açık ortada, ancak onlar yavaş yavaş ve emin adımlarla büyümek ve büyük işler yapmak istiyorlar... Bu tamamen benim izlenimim tabi... Umarım öyle de olur, çünkü bu tip mekanların sayısının artması ve alışılagelmiş kalıpların değişmesi gerektiğini düşünüyorum.
Ben misafir olduğum için hesap ödemedim, ama ödenen tutarı gözümün ucuyla da olsa gördüm ve oldukça makul buldum...
Mis gibi, adı gibi mis gibi bir mekan... Harika bir alternatif... En kısa zamanda size de öneriyorum...
MİS GİBİ
Kurtuluş Mah. Ziyapaşa Bulv. Akdemir Apt. No:28/A ( Ziyapaşa Gönül Kahvesi Arkası ) ADANA
Tel : 0 536 926 78 09 Facebook : Cafe MİSGİBİ
Bizim gittiğimiz saatte öğle servisi yeni bitmişti ve bir iki masa vardı, ama öğle servisinde çok kalabalık olduğunu söylediler... Rezervasyon yapıyorlar mı bilmiyorum ama öğle yemeği için gitmeyi düşünüyorsanız aramanızı tavsiye ederim.
Hoşçakalın, sevgiler...
Volkan