Deniz Restaurant – Kordon
Geçtiğimiz hafta bir iş seyahati için bulunduğum İzmir’de, eşimin de benimle birlikte olması münasebeti ile akşam güzel bir mekanda balık yememiz kaçınılmazdı. Teknolojinin nimetlerini kullanarak 4sq üzerinden etrafımızdaki popüler mekanları araştırdık. Otelimizin Kordon’da ( bir çok yabancı şehirde Korniş denen yere bizim ülkemizde nedense Kordon deniyor ! ) olması 4sq’nun bir çok popüler sonucu getirmesine yardımcı oldu elbette ama okuduğumuz tüm yorumlar istisnasız bir tek hedefi işaret ediyordu, tabi tuzlu bir hesaba da hazır olmamızı : Deniz Restaurant – Kordon.
Yorumların çoğu rezervasyonsuz gitmememizi öneriyordu ama saat çoktan sekizi geçmişti ve o saatten sonra rezervasyon yapmanın da bir anlamı yoktu. Şansımız denedik ve 4sq’nun bize çıkardığı yürüyüş haritası ile elimizle koymuş gibi bulduk mekanı.
Deniz Restaurant İzmirlilerin 1.Kordon dedikleri Atatürk caddesi üzerinde tam olarak Ticaret Odası Lokalinin karşısındaki köşe başında bir otelin giriş katında yer alıyor. Kordon’da denize karşı, içinden kaldırım geçen bahçesine attığı masalarla İzmirlilerin ve İzmir’e gelmiş yerli yabancı turistlerin damaklarını şenlendiren ünlü ve köklü bir mekan Deniz Restaurant.
Rezervasyonumuz olmamasına rağmen şefin gayretleri ile birbirine çok yakın masaların arasında iki kişilik bir masa hemen hazır edildi bizim için. Etraf şık ve her hallerinden ‘hali vakti yerinde’ oldukları rahatlıkla anlaşılabilen müşterilerle dolu idi. Bir çok masada da yurt dışından gelmiş müşterilerine balık ziyafeti çekmek için orda olduklarını düşündüğüm insanlar vardı. Onları görünce hemen aklıma mekan hakkımda okuduğum bir yorum geldi: - Deniz Restaurant’a mutlaka gidin, ama şirketinizin müşterilerini şirket kesesinden yedirip içirmek için… Zira hesap kolay kolay altından kalkılabilecek gibi değil…
Yerimize yerleşmemiz ile hemen iştah açıcı olarak, kızarmış ekmek dilimleri ve halis Ege zeytinyağı içerisinde kekik ile servis edilen domates kurusunu sundu bize şefimiz ve başladı siparişlerimizi almaya…
Onun da tavsiyelerine uyarak, zeytinyağlı kuşkonmaz, ceviz ve parmesan ile şenlendirilmiş roka salatası, daha önce yine Antalya’nın en ünlü balıkçısı olarak bilinen Urcan Restaurant’ta da denediğim adına ‘ Eroin ’ dedikleri tereyağında kavrulmuş kurutulmuş biber ile servis edilen patlıcan yoğurtlama ve ahtapot salatası sipariş ediyoruz. Tabi yanında da - Türk insanı balıkla birlikte ne içer ? sorusunun cevabından da bir 20’lik istiyoruz ama yeşil olsun lütfen diye de eklemeyi ihmal etmiyoruz…
Kalabalığa bakarak gecikeceğini düşündüğümüz siparişlerimiz daha yan masamızda oturan çiftin ilişkisi hakkında adam akıllı bir yorum yapamadan bir bakıyoruz ki masamızda oluyor… Mutfak ve servis arasında ki uyum ve sürat gerçekten takdiri hak ediyor. Ama durun bakalım daha lezzet testi başlamadı bile…
Kuşkonmaz bir Antakya’lının çok sık sofrasında bulduğu bir seçenek değil ama zeytinyağlı olarak pişirilebilen diğer bir çok sebze ile hemen hemen aynı metodlarla pişirilmiş olması nedeni ile hiçbir yadırgamaya mahal bırakmadan kaymak gibi gidiyor… Üstelik gayet lezzetli ve pişme diriliği de tam kıvamında… Ege’nin meşhur zeytinyağı ile Antakya’nın zeytinyağını kıyaslama imkanı veriyor ayrıca bize… Antakya’nın asitli ve acımsı, koyu yeşile kaçan karakteristik zeytinyağının yanında bir Antakyalı için Ege Zeytinyağı çok çok daha açık renkli, çok daha hafif ve çok daha akışkan…
‘ Eroin ’ adını verdikleri mezeyi dediğim gibi daha önce de deneme şansım olmuştu. Zannediyorum her yerde farklı ilaveler ile yapılsa da temelde hep patlıcan yoğurtlama ve üzerinde tereyağı ile kavrulup tüm rengini ve aromasını tereyağına da geçiren kurutulmuş biber var. Antalya da yediğimiz versiyon da sarımsak ve ceviz de vardı. Ama sarımsaksız ve cevizsiz formu da gayet başarılı idi. Öyle ki patlıcanlar yoğurt içerisinde erimiş dişe gelmez olmuştu. Belki ara sıra dişe gelse daha mı iyi olurdu acaba ?
Ahtapot’u salata olarak sipariş etmemize rağmen sade bir ahtapot geldi önümüze.. .Daha önce birkaç başarısız ahtapot denemesi yaşamış olan bendeniz için gayet sulu, ağızda kolay çiğnenebilen, rengini ve aromasını kaybetmemiş çok başarılı yepyeni bir deneyim oldu Deniz Restaurant. Geçtiğimiz günlerde ulusal gazetelerimizden birinde yer alan bir köşe yazısında ahtapotun hazırlanması sırasında ( özellikle daha yumuşak olması için ) hayvana uygulananların aslında tam olarak işkence olduğundan bahsediliyordu. Açıkçası bilinçli bir tüketici, yemeksever ve hayvansever olarak yazılanları araştırmam ve sonuçlarını bir başka yazıda sizlerle paylaşmam gerektiğine karar verdim.
Biz bu lezzet denizinde boğulmamak için kendi kendimize kalamar yesek mi yemesek mi diye tartışırken, şefimiz çok güzel jumbo karidesleri olduğunu söyleyince atın ölümü arpadan olsun önermesi yine doğru bir yerde ve doğru bir zamanda kendine yer buldu ve şeften bize birer jumbo karidesi ızgarada hazırlamasını rica ettik. Açıkçası yurtdışında ‘King Prawn’ adı verilen iri karidesin burada jumbo karides muamelesi görmesi dışında lezzeti ve dokusu gayet güzeldi, ancak meşhur 150 – 200 gramlık İskenderun Körfez Jumbo’su ile kıyasladığınızda burada yediklerimiz gayet ufaktı.
Yediklerimiz aslında doymamıza yetti ama buraya kadar gelmişken balık yemeden de olmazdı. Yine şefimizin tavsiyesi ile yaklaşık 300 – 350 gramlık bir levreği ızgara ettirip eşimle paylaşmaya karar verdik. Tam da bu sırada şefimiz balığı çiğ olarak masaya getirdi, bizlerden son onayı aldı ve balığı sadece iç organlarını temizleyerek tüm derisi ve pulları üzerinde pişireceğini, pişirim sonrası derisinin soyularak servis edileceğini ekledi. Bizim için farklı bir deneyim olacaktı ve oldu da, çünkü balık çok daha aromatik, çok daha lezzetli ve çok daha sulu olarak gelmişti önümüze… Aynı metodun evde ızgara yaparken de uygulanabileceği konusunda fikir birliğine vardık.
4sq’dan okuduğumuza göre mekanın aslında Balık Köftesi ve Sütlü Balık gibi bir çok spesiyalitesi olmasına rağmen bütçe aralığımızda kalabilmek adına daha fazla yemeği burada kestik. Şefin tatlı önerisini ise meyve ile değiştirerek çok güzel bir yemeği daha hem damaklarımıza hem de hafızalarımıza kazıdık.
Mekanın lezzet dışındaki en büyük artısı ise müthiş servis ve hijyendi demek hiç te abartı olmaz, zira bir çok yerde yemeğin başından sonuna kadar aynı çatalı bıçağı kullanmak zorunda bırakılabiliyorsunuz. Ama Deniz Restaurant’ın güleryüzlü ekibi sürekli servislerimizi yenileyerek bizden geçer not aldılar.
Her şeyi ile çok başarılı olduğunu düşündüğüm mekan için, bu kadar yüksek standartları gördükten sonra daha iyi olabileceğini düşündüğüm iki noktaya da değinmeden geçmeyeceğim, birincisi masada normal tuz yerine deniz tuzu olmalıydı, bir diğeri de neredeyse artık her köşe başındaki dürümcüde bile bulabileceğiniz bir tarafına reklam alınmış yırt-aç zarflardaki ıslak mendiller yerine herkese özel paketler içinde yer alan, özel mikrodalgada ılıtılmış ıslak havlular olmalı idi.
Deniz Restaurant’ın İzmir’de iki şubesi daha varmış, gitmedik, görmedik, denemedik bilmiyoruz ama ben Kordon’daki merkez mekanı şiddetle tavsiye ediyorum.
Mekan hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek için www.denizrestaurant.com.tr adresini de ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca site üzerinden rezervasyon yaptırma imkanı da mevcut.
-Bu kadar yediniz, içtiniz, üstelik mekan için tuzludur diye uyarılmıştınız, e kaç para ödediniz? diye sorabilirsiniz.
Şunu söyleyeyim tüm bu yediklerimiz için herhangi bir alışveriş merkezinin gün yüzü, güneş yüzü görmez manyetik alanlar ortasına inşa edilmiş ‘Food Court’larında yenebilecek bir yemeğe ödeyebileceğinizde çok daha fazlasını ödemedik.
Hepinize lezzet dolu günler diliyorum..
Sevgiler,
Volkan…
Geçtiğimiz hafta bir iş seyahati için bulunduğum İzmir’de, eşimin de benimle birlikte olması münasebeti ile akşam güzel bir mekanda balık yememiz kaçınılmazdı. Teknolojinin nimetlerini kullanarak 4sq üzerinden etrafımızdaki popüler mekanları araştırdık. Otelimizin Kordon’da ( bir çok yabancı şehirde Korniş denen yere bizim ülkemizde nedense Kordon deniyor ! ) olması 4sq’nun bir çok popüler sonucu getirmesine yardımcı oldu elbette ama okuduğumuz tüm yorumlar istisnasız bir tek hedefi işaret ediyordu, tabi tuzlu bir hesaba da hazır olmamızı : Deniz Restaurant – Kordon.
Yorumların çoğu rezervasyonsuz gitmememizi öneriyordu ama saat çoktan sekizi geçmişti ve o saatten sonra rezervasyon yapmanın da bir anlamı yoktu. Şansımız denedik ve 4sq’nun bize çıkardığı yürüyüş haritası ile elimizle koymuş gibi bulduk mekanı.
Deniz Restaurant İzmirlilerin 1.Kordon dedikleri Atatürk caddesi üzerinde tam olarak Ticaret Odası Lokalinin karşısındaki köşe başında bir otelin giriş katında yer alıyor. Kordon’da denize karşı, içinden kaldırım geçen bahçesine attığı masalarla İzmirlilerin ve İzmir’e gelmiş yerli yabancı turistlerin damaklarını şenlendiren ünlü ve köklü bir mekan Deniz Restaurant.
Rezervasyonumuz olmamasına rağmen şefin gayretleri ile birbirine çok yakın masaların arasında iki kişilik bir masa hemen hazır edildi bizim için. Etraf şık ve her hallerinden ‘hali vakti yerinde’ oldukları rahatlıkla anlaşılabilen müşterilerle dolu idi. Bir çok masada da yurt dışından gelmiş müşterilerine balık ziyafeti çekmek için orda olduklarını düşündüğüm insanlar vardı. Onları görünce hemen aklıma mekan hakkımda okuduğum bir yorum geldi: - Deniz Restaurant’a mutlaka gidin, ama şirketinizin müşterilerini şirket kesesinden yedirip içirmek için… Zira hesap kolay kolay altından kalkılabilecek gibi değil…
Yerimize yerleşmemiz ile hemen iştah açıcı olarak, kızarmış ekmek dilimleri ve halis Ege zeytinyağı içerisinde kekik ile servis edilen domates kurusunu sundu bize şefimiz ve başladı siparişlerimizi almaya…
Onun da tavsiyelerine uyarak, zeytinyağlı kuşkonmaz, ceviz ve parmesan ile şenlendirilmiş roka salatası, daha önce yine Antalya’nın en ünlü balıkçısı olarak bilinen Urcan Restaurant’ta da denediğim adına ‘ Eroin ’ dedikleri tereyağında kavrulmuş kurutulmuş biber ile servis edilen patlıcan yoğurtlama ve ahtapot salatası sipariş ediyoruz. Tabi yanında da - Türk insanı balıkla birlikte ne içer ? sorusunun cevabından da bir 20’lik istiyoruz ama yeşil olsun lütfen diye de eklemeyi ihmal etmiyoruz…
Kalabalığa bakarak gecikeceğini düşündüğümüz siparişlerimiz daha yan masamızda oturan çiftin ilişkisi hakkında adam akıllı bir yorum yapamadan bir bakıyoruz ki masamızda oluyor… Mutfak ve servis arasında ki uyum ve sürat gerçekten takdiri hak ediyor. Ama durun bakalım daha lezzet testi başlamadı bile…
Kuşkonmaz bir Antakya’lının çok sık sofrasında bulduğu bir seçenek değil ama zeytinyağlı olarak pişirilebilen diğer bir çok sebze ile hemen hemen aynı metodlarla pişirilmiş olması nedeni ile hiçbir yadırgamaya mahal bırakmadan kaymak gibi gidiyor… Üstelik gayet lezzetli ve pişme diriliği de tam kıvamında… Ege’nin meşhur zeytinyağı ile Antakya’nın zeytinyağını kıyaslama imkanı veriyor ayrıca bize… Antakya’nın asitli ve acımsı, koyu yeşile kaçan karakteristik zeytinyağının yanında bir Antakyalı için Ege Zeytinyağı çok çok daha açık renkli, çok daha hafif ve çok daha akışkan…
‘ Eroin ’ adını verdikleri mezeyi dediğim gibi daha önce de deneme şansım olmuştu. Zannediyorum her yerde farklı ilaveler ile yapılsa da temelde hep patlıcan yoğurtlama ve üzerinde tereyağı ile kavrulup tüm rengini ve aromasını tereyağına da geçiren kurutulmuş biber var. Antalya da yediğimiz versiyon da sarımsak ve ceviz de vardı. Ama sarımsaksız ve cevizsiz formu da gayet başarılı idi. Öyle ki patlıcanlar yoğurt içerisinde erimiş dişe gelmez olmuştu. Belki ara sıra dişe gelse daha mı iyi olurdu acaba ?
Ahtapot’u salata olarak sipariş etmemize rağmen sade bir ahtapot geldi önümüze.. .Daha önce birkaç başarısız ahtapot denemesi yaşamış olan bendeniz için gayet sulu, ağızda kolay çiğnenebilen, rengini ve aromasını kaybetmemiş çok başarılı yepyeni bir deneyim oldu Deniz Restaurant. Geçtiğimiz günlerde ulusal gazetelerimizden birinde yer alan bir köşe yazısında ahtapotun hazırlanması sırasında ( özellikle daha yumuşak olması için ) hayvana uygulananların aslında tam olarak işkence olduğundan bahsediliyordu. Açıkçası bilinçli bir tüketici, yemeksever ve hayvansever olarak yazılanları araştırmam ve sonuçlarını bir başka yazıda sizlerle paylaşmam gerektiğine karar verdim.
Biz bu lezzet denizinde boğulmamak için kendi kendimize kalamar yesek mi yemesek mi diye tartışırken, şefimiz çok güzel jumbo karidesleri olduğunu söyleyince atın ölümü arpadan olsun önermesi yine doğru bir yerde ve doğru bir zamanda kendine yer buldu ve şeften bize birer jumbo karidesi ızgarada hazırlamasını rica ettik. Açıkçası yurtdışında ‘King Prawn’ adı verilen iri karidesin burada jumbo karides muamelesi görmesi dışında lezzeti ve dokusu gayet güzeldi, ancak meşhur 150 – 200 gramlık İskenderun Körfez Jumbo’su ile kıyasladığınızda burada yediklerimiz gayet ufaktı.
Yediklerimiz aslında doymamıza yetti ama buraya kadar gelmişken balık yemeden de olmazdı. Yine şefimizin tavsiyesi ile yaklaşık 300 – 350 gramlık bir levreği ızgara ettirip eşimle paylaşmaya karar verdik. Tam da bu sırada şefimiz balığı çiğ olarak masaya getirdi, bizlerden son onayı aldı ve balığı sadece iç organlarını temizleyerek tüm derisi ve pulları üzerinde pişireceğini, pişirim sonrası derisinin soyularak servis edileceğini ekledi. Bizim için farklı bir deneyim olacaktı ve oldu da, çünkü balık çok daha aromatik, çok daha lezzetli ve çok daha sulu olarak gelmişti önümüze… Aynı metodun evde ızgara yaparken de uygulanabileceği konusunda fikir birliğine vardık.
4sq’dan okuduğumuza göre mekanın aslında Balık Köftesi ve Sütlü Balık gibi bir çok spesiyalitesi olmasına rağmen bütçe aralığımızda kalabilmek adına daha fazla yemeği burada kestik. Şefin tatlı önerisini ise meyve ile değiştirerek çok güzel bir yemeği daha hem damaklarımıza hem de hafızalarımıza kazıdık.
Mekanın lezzet dışındaki en büyük artısı ise müthiş servis ve hijyendi demek hiç te abartı olmaz, zira bir çok yerde yemeğin başından sonuna kadar aynı çatalı bıçağı kullanmak zorunda bırakılabiliyorsunuz. Ama Deniz Restaurant’ın güleryüzlü ekibi sürekli servislerimizi yenileyerek bizden geçer not aldılar.
Her şeyi ile çok başarılı olduğunu düşündüğüm mekan için, bu kadar yüksek standartları gördükten sonra daha iyi olabileceğini düşündüğüm iki noktaya da değinmeden geçmeyeceğim, birincisi masada normal tuz yerine deniz tuzu olmalıydı, bir diğeri de neredeyse artık her köşe başındaki dürümcüde bile bulabileceğiniz bir tarafına reklam alınmış yırt-aç zarflardaki ıslak mendiller yerine herkese özel paketler içinde yer alan, özel mikrodalgada ılıtılmış ıslak havlular olmalı idi.
Deniz Restaurant’ın İzmir’de iki şubesi daha varmış, gitmedik, görmedik, denemedik bilmiyoruz ama ben Kordon’daki merkez mekanı şiddetle tavsiye ediyorum.
Mekan hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek için www.denizrestaurant.com.tr adresini de ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca site üzerinden rezervasyon yaptırma imkanı da mevcut.
-Bu kadar yediniz, içtiniz, üstelik mekan için tuzludur diye uyarılmıştınız, e kaç para ödediniz? diye sorabilirsiniz.
Şunu söyleyeyim tüm bu yediklerimiz için herhangi bir alışveriş merkezinin gün yüzü, güneş yüzü görmez manyetik alanlar ortasına inşa edilmiş ‘Food Court’larında yenebilecek bir yemeğe ödeyebileceğinizde çok daha fazlasını ödemedik.
Hepinize lezzet dolu günler diliyorum..
Sevgiler,
Volkan…
3 yorum:
Sevgili eşim en önemli şeyden bahsetmeyi unutmuş.Türk kahvesi...Tek kelimeyle muhteşemdi,biz Antakyalılar gittiğimiz her yere kendi yöresel kahvemizide alırız.Kahvemiz diğer yerlerdeki kahvelere göre daha koyu ve acımsı pişirme yöntemide daha farklı,bol kaynamış ve köpüksüz olmalı.Yemeği yedikten sonra eşime"bu yemekten sonra türk kahvesi ne de güzel giderdi"demeye kalmadan garson hemen bir tane yaptıryım dedi e önerdiği her şey muhteşem olunca yok demeyip kabul ettim pişirilmesi ile ilgili bir kaç tüyo verdim ve gerçektende dışarıda içtiğim en güzel türk kahvesini içtim.
Farklı bir blog örneği tebrikler .
Numan Kasap
MATEMATİK KORKUSUNA SON
Sevgili Volkan. Güzel yazı için teşekkürler. Herkesin çok pahalı dediği yer için hiçbir blogger ayrıntılı fiyat bilgisi vermemiş. Senin yazında da bulamadım. Artık yapacak birşey kalmadı,kendim gidip görücem:)
Bu bağlamda siteye uğrayan meraklılar benim gibi fiyatın ayrıntısını merak ediyorlamış onu da öğrendim.
Yorum Gönder