31 Mayıs 2011 Salı

Antakya ve Pazar Kahvaltısı Sorunsalı




Uzun ve yorucu bir işgünü ardından bir kutu Godiva'nın açılması ile tekrar enerji depolamaya başlayan zihnim, geçen haftadan beri yazılmayı bekleyen Özbekistan yazısını hatırlatıyor hemen.. Hatırlatıyor hatırlatmasına ama araya girmesi gereken ve sıcağı sıcağına aktarmam gereken bir yazı bu hafta baş köşeyi kapıyor... Özbekistan yazısı haftaya kalıyor doğal olarak..




Başlıktan da anlaşıldığı gibi konumuz pazar kahvaltısı... Şöyle geç saatlerde başlayıp uzun uzun süren, keyifle yenilen, keyifle içilen, dost sohbetleri ile daha da keyiflenen ve mümkünse tabağın önünüze geldiği huzur dolu pazarlar...




Maalesef çok fazla mekan yok Antakya'da bu tarz bir keyif için, birkaç yıldır gidilen Çınartepe dışında... Çınartepe sunduğu bahçe ve açıkhava avantajı ile özellikle çocuklu ailelerin çok hoşuna giden bir mekan... Elbette benim de bu birkç yıl seve seve gittiğim yerlerden bir oldu..



Ancak son zamanlarda, tercih edilmeye başlayan her mekanın başına gelen Çınartepe'nin de başına gelmeye başladı...



Pazar günü, huzur, açıkhava, güneş, sohbet, dost arayan bünye maalesef bunları bulunca lezzeti en sona bırakıyor, zaten Çınartepe'nin de hiçbir zaman lezzet ile ilgili bir iddiası olmadı, yani pazar gunlerini Çınartepe'de geçirmek isteyenler orayı lezzetli olduğundan değil pazar'a en uygun yer olduğu için tercih ettiler..




Bütün bu sunduklarının yanında ilk zamanlarda görmezden gelinebilen servis problemi ise bugün gelinen noktada tahammül seviyelerini zorlamaya başladı..



Havaların ısınması ile artan müşteri sayısı bu sıkıntıyı tekrar yaşanmaya başladı.




Bu pazar Çınartepe'de kendi kendimize bulduğumuz, mekanın en dibindeki masada geçen bir ( 1) saatin ardından ( bu süre birisi siparişimizi alsın diye geçti, sipariş alınıp yiyecekler gelsin diye değil ) kimsenin orda olduğumuzu fark etmemesi üzerine mekanı terk etmemizle de sonuçlandı...



Buradan mekana çözüm önerileri sıralayacak değilim ama, bulunduğu yörede yaşayanların %50'sinin garsonluk yaptığı bir yerde böyle bir mekan nasıl olur da en azından pazar günleri için yarım gün çalışabilecek 'extracı' bulamaz anlayamıyorum...



Mekanın terk edilmesi yeni bir mekan arayışına itti bizi doğal olarak ve sabah öğlen saat 12:00'ye doğru kendimizi Boğaziçi Restoran'da bulduk. Bir kahvaltı mekanı olmamasına rağmen doğru meze tercihleri ile en alasından bir brunch keyfi yaşatabilecek bir ortam sunabileceğini daha önceden tahmin edememek beni düşündürdü nedense...



Evet açık hava bir mekan değil, ama pencereden içeriye dolan manzara size o kadar da uzak olmadığınızı hissettirecek cinsten...



Sohbeti uzatıp, yemeğe, oradan da künefeye bağlama şansı da sunuyor üstelik.. Bizde aynen öyle yaptık; peynir tabağıi zeytin salatası, demli çay ile başlayan keyfi, soğuk biralarımızla tamamladık derken önümüze gelen çıtır künefe ardından saatler 16:00'yı gösteriyordu..



Farklı bir kahvaltı deneyimi yaşamak isteyen lezzet düşkünlerine duyurulur..




Sevgiler...



Volkan...

19 Mayıs 2011 Perşembe

Gizli Kalmış Bir Lezzet Durağı; Almira Balık Lokantası

Üç gün önce yazılmış olması gereken bir yazıyı geç yazıyor olmanın verdiği telaşla yazıyorum şu an.. Yanımda ki teyzenin kaçamak bakışlarına maruz kalıyor ekranım.. Feribot bir beşik gibi sallanıyor ve oturma planı bomboş iken, internetten aldığım, ellerimle seçtiğim koltuğun feribotun en kötü koltuğu olduğunu umursamadan yol alıyorum... İstatistikler beni buna zorluyor çünkü... Geçen hafta iki yüzün üzerinde tıklanmış blogum.. E artık kendi çapında bir okuyucu kitlem olduğuna göre, önce yemek sonra yazmak lazım... Zira okur taze yazı bekler... Buyrun size yepyeni bir 'Balık' yazısı..

Almira Balık Lokantası, Ali Yücel ve eşinin birlikte işlettikleri bir 'mikro' işletme.. Harbiye'nin yukarı köylerinden Döver Köyüne doğru ilerlerken, Can Kafe'yi geçer geçmez hemen yol üzerinde.. Buraya mikro işletme dedim çünkü Ali Bey ve eşinden başka çalışan yok..

Bundan yaklaşık bir yıl önce ziyaret etmiştik aslında ilk kez Ali Bey'i ve eşini... O zamanlar daha da küçük olan mekan, şimdi yeni eklenmiş kışlık salonu ve genişletilmiş bahçesi ile kendine bir büyüme hedefi koymuş gibi görünüyor..

Güzel havadan da faydalanarak bahçede bir masa kurdu bize Ali Bey... Bizden başka kimse olmadığını söylememe gerek yok galiba... Tam olarak evinizde hissediyorsunuz kendinizi dolayısı ile..

Altı kişilik arkadaş grubumuz ile 'balık balık balık' diye programlanmış olarak yola çıktığımız için doğal olarak önümüze konan herşeyi yemeğe ve beğenmeğe hazır idik ama Ali Bey ve eşi tam anlamıyla hakkını verdi balığın ve gecenin...

'Kendimizi ellerine teslim ediyoruz' dedik ve başladık önümüze gelecek lezzetleri beklemeye...

O ise bize yalnızca rakı tercihimizi sordu, biz de aramızdaki Tekirdağ'lı gelinimiz hatrına Tekirdağ tercih ettik. Yeşil Efe varken Tekirdağ tercihimiz olmuyor benim ve eşim İlke'nin aslında ama gecenin güzelliğinden midir, havanın hoşluğundan mıdır yok sa Ali Bey'in samimiyetinden midir bilinmez lıkır lıkır aktı boğazımızdan, keyif verdi, keyif kattı gecemize nihayetinde...

İlk olarak önümüze elleriyle hazırladığı roka salatasını koydu Ali Bey, ( düzeltiyorum bundan sonra Ali abi diyeceğim ! ) yerli domatesler,biraz sarmısak, kendi yaptığı nar ekşisi ve yöremizin hafif acımsı zeytinyağı ile çeşnilendirdiği salatanın hemen ardından kalamar kızartması geldi önümüze.. ' Abi biz bunu yiyene kadar sen ikincisini getirsen ama biraz daha kızartsan' demek istedik ama ' bu böyle yenir' yanıtı ile eğdik başımızı önümüze... Lahana ve salatalık turşusu Ali abinin eşinin ellerinden çıkmıştı, tabakların biri gitti biri geldi, sayamadım ne kadar turşu yediğimizi ama 'çok su içeceğiz bu gece' endişesi yersiz bir endişe oldu bizim için ertesi sabah..



Sert ve tuzlu yerel peynirimizi tereyağı ile yağladığı ve odun fırınında kiremit tabakta kızarttığı şaheseri için kelime bulamıyorum.. Ortaya çıkan sonuç içi pofuduk, dışı hafif kabuk bağlamış tuzlu bir marshmellow adeta, tam bir rakı mezesi olduğu oybirliği ile kabul edildi.

Biz kendimizden geçmiş lezzetler aleminde seyrederken Ali abimiz yine kiremitte hazırladığı Karides güveci koydu o anda önümüze.. Buraya kadar okudukları ile ‘ bu çocukta yediği her şeyi beğeniyor ama’ diyenler için işte şimdi söylüyorum:ıı ııhh ! olmamış! ya da şöyle diyelim ben karidesleri yanından tadını gölgeleyecek bir şey ile sevmiyorum.. Hele hele domates gibi asitli bir sebzenin ya da sarımsak gibi baskın bir tadın karidesin lezzetini tamamen örttüğünü düşünüyorum.. Üzerine sonradan türemiş, yüz yıllık adetimiz muamelesi gören kaşar serpiştirme gereksizliği de mevcuttu, ama grubun geri kalanının memnuniyeti benim memnuniyetsizliğimi gölgede bıraktı..












Tam ‘artık balık yiyeceğiz' galiba derken Ali abi elinde bir tabak ‘bugün şöyle bir çalışmam oldu, ben beğendim bakalım siz beğenecekmisiniz’ diyerek yeni bir tabak daha koydu önümüze…
Eline geçen midyeler ile midye dolma yapmak isteyen ama kabukları buna müsait olmadığı ve elinde başka midye kabuğu olmadığı için midyeli pirinç pilavı yapan ve bunları marul yaprakları içerisinde sunarak olaya farklı bir cepheden bakmaya çalışan Ali abinin önünde saygıyla eğiliyorum. Ha olmuş mu? Eh işte fena değil, limonlayarak hapur hupur götürdük ama burada önemli olan yıllardır alışılagelmiş kalıpların , reçetelerin ve tariflerin dışına çıkmayarak Türk mutfağının sınırlarını kalın çizgilerle çizenlerden biri olmaması Ali Abinin..






Ve balık zamanı geldi. Tabi yine biz aç insanlar grubu olarak olaya müdahale etmedik ve balıkların önümüze gelmesini bekledik. Izgara lüfer ( zamanı olup olmadığını bilmiyorum ama buzluktan geldiğine eminim ) lezzetli idi ve dahası tam kıvamında pişmişti. Kurumadan ve ilave bir lezzet olmadan pişmişti. Tatmin etti.

Almira Balık Lokantası salaş mekan tabirinin anlamını hakkıyla dolduran, keyifli bir mekan… Etrafta kimse olmadan keyif yapıyor olmak ta cabası..






En kısa zamanda program yapmalı ve Hasan ‘ı da götürmeliyim diye düşündüm gecenin sonunda.. Balıkları bir de Yeşil Efe ile test etmek lazım çünkü!

Tavsiyeler:
Giysi : Sınırsız Özgürlük !
Rezervasyon : Asla gerekmez ( tabi şimdilik! ) ama en azından açık olup olmadığını kontrol etmek için aranabilir. Çünkü müşteri gelmezse erken kapatabilirler.
Fiyat : Beklenenin aksine fiyatlar hayli uygundu. Kişi başı 30 TL ödedik ( alkol dahil )
Adres: Yukarı Döver Köyü, Harbiye; Antakya
Tel : 0.326.278 59 14 GSM: 0.538.679 16 26 ( Ali YÜCEL )
Bir başka keyif yazısında buluşmak üzere..
Sevgiler..
Volkan…

16 Mayıs 2011 Pazartesi

İbo'nun Yeri - Batıayaz





Batıayaz, Antakya'nın güneyinde Hatay'ın Samandağ ilçesine bağlı Musa Dağ eteklerinde sevimli bir yayla köyü.. 1939 yılına kadar bu köyde yaşam sürmüş olan Ermeni vatandaşlarımızın izlerini hala bulmak mümkün... İnşaası yarım kalmış Meryem Ana Ermeni kilisesi bu izlerin en önemlilerinden biri..
Batıayaz benim çocukluğumdan beri hep çok sevdiğim biryer oldu. Temiz havası, doğası, yeşili, suyu ve insana huzur veren sakinliği ile bir nevi benim ' Cittaslowum' oldu hep...


Hiç bir hafta içi günü hatta cumartesi bile gitiğimi hatırlamıyorum Batıayaz'a... Hep pazar ile ve tatil ile özdeşleştiği için huzur veriyordu kimbilir belki de...


Yine bir pazar gününe renk katmak için Batıayaz'ı tercih ettik bugün dostlarla.. Çok seçenek te yok aslında Batıayaz için... Yol boyu bulabileceğiniz piknik alanlarını ( popüler adları ile Kendin Pişir Kendin Ye ) saymazsak eğer, hemen köy meydanını geçer geçmez karşınıza çıkacak olan İbo'nun Yeri en ideal seçim olacaktır.


Burası hem bir fırınlı lokanta hem de kendin pişir kendin ye imkanı sunan temiz bir piknik alanı... Benim piknik anlayışım ise ikisini harmanlayarak pratik bir çözüm sunuyor ve İbo'nun Yeri bu formatı sağlayabilen en ideal mekanlardan biri..


Restaurant'ta hiç bir şey götürmeden gidebilir, ızgara, kebap, pide vb. seçeneklerinden sipariş edip, yerel mezeler ve salatalar eşliğinde afiyet ile yiyebilirsiniz; ya da etinizi, tavuğunuzu hatta balığınızı kendiniz götürebilir restauranttan size bir mangal hazırlamalarını,bir kaç güzel meze ve salata ile masanızı kurmalarını, etinizi şişlemelerini, balığınızı tavuğunuzu ızagaraya yerleştirmelerini rica edip, sadece etleri mangalda çevirmenin tarifi imkansız hazzını yaşayabilirsiniz... Biz öyle yaptık..

Menümüzde bugün için kanat vardı... Terbiyeli ve hafif acılı tavuk kanatları... Birkaç taze meze ve salata ile desteklediğimiz soframıza restaurantın nefis salatalık turşusunu da kattık... Bir önceki hafta alışveriş yaptığım Serinyol pazarından aldığım minicik kavun ve evden birlikte getirdiğimiz tam yağlı beyaz peynir ile Yeşil Efe'nin nefis bir açılışa imza attığı bu sahne gösterisinin sonunda köyün içindeki bir küfeciden sipariş edilen pek başarılı sayılamayacak ama lezzetli bir künefe şöleni dahi vardı...
Dost meclislerine renk katmak için her an kaçılabilecek bir mekan İbo'nun Yeri...


Temiz ama nispeten salaş, sakin ve uygun fiyatlı bir alternatif mekan...






Tavsiyeler:


Giysi: Sınırsız Özgürlük


Fiyat : Kişi Başı 10 - 15 TL ( içkinizi ve yemeğinizi kendiniz götürürseniz )Rezervasyon : Pazar günleri işi garantiye almak istiyorsanız rezervasyon yapabilirsiniz.


Adres: Batıayaz Köyü / Samandağ - HATAY


Bir sonraki yazıda buluşmak üzere..


Sevgiler..


Volkan..

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Yeni Bahar Restaurant





İlk yazım, kışlık salonuna daha önce sadece bir kez gittiğim, yazlık bahçesinde de yine sadece bir kaç kez eş,dost akraba düğünü için bulunduğum, ancak dün gece bir aile yemeği için davet edildiğim Harbiye'de ki Yeni Bahar Restaurant ( Bahar Restaurant ) ya da büyüklerimizin tabiri ile Eski Hülya ( aslında neden böyle dendiğini de merak etmiyor değilim ) üzerine..
Mekan genel olarak hem servis hem de yemek tarzı ile standart Harbiye tarzını yansıtan bir yer...
Harbiye tarzını bilmeyenler için biraz özetleyelim : masaya önce mezeler gelir, herbiri birbirinden lezzetli; humus, babagannuş, süzme, cevizli biber, çiğköfte, mevsimine göre zahter salatası vs. ardından belki bir ara sıcak ( sac oruğu mesela ) hemen mezelerle birlikte, hepsi serpme denen usulde ve masada paylaşma esası ile.. ardından yine mezeler masada iken ortaya ( yine paylaşmak üzere ) tavuk ( artık, şiş mi, ızgara mı, but mu göğüs mü, acılı mı terbiyeli mi size kalmış ) sonrasında 'müessese ikramı' meyve ve/ya künefe ..
Dün gece de aynı bu minvalde idi.. mezeler lezzetli ve taze.. seçenek bol.. tek ilginç olan ise, son zamanlarda özellikle parça etli versiyonu ile Antakya mezeleri arasında yer bulmaya başlayan 'Ali Nazik' türevi patlıcan yoğurtlamanın tavuk parça et ile sipariş edilmesi ve şefin yadırgamadan sipariş alması idi. Demek ki daha önceden de böyle siparişler almıştı. Antakyalıların yeniliklere (özellikle yemek dünyasında ki farklılıklara ) mesafeli olduklarını varsaydığımızda bu bir devrim bile sayılabilir !
Kemiksiz, terbiyeli, şiş tavuk ağırlıklı göğüs etinden seçilmiş olsa da lezzetli sayılabilirdi.
Bir Harbiye deneyimini ilk kez yaşayacaklara tavsiyem, but ağırlıklı tercih etmeleri.. Bir daha yedikleri hiç bir tavuktan aynı lezzeti almayacaklarını garanti edebilirim.
Künefe maalesef çıtır çıtır değildi. ama yedik tabi ki..
Yemekler için hal böyleyken ortamdan da bahsetmek lazım.. Aynı gece SES ( sağlık emekçileri sendikası) gecesi vardı mekanda.. nasıl bir gürültü olduğunu ve insanların pistte nasıl oynadığını tahmin etme işini size bırakıyorum.. Cuma gecesi olması da etkili idi galiba..
Müşterilerle, sendikacıları ayırmak için çiçeklerden bir paravan yapılmış olmasına rağmen arkamızdaki Çorum'lu kadın turist grubunun önce yerlerinde daha sonra pistte engel tanımamaları, yoldan geçerken bunu pencereden fark eden yabancı turist grubunun önce pencereden sonra sahneden olaya dahil olmaları ' her malın bir alıcısı vardır' tezini doğrulamamı sağladı..
Sonuç: gidilebilir, 'eğlenilebilir', standart bir mekan..
Tavsiyeler:
Giysi: Sınırsız özgürlük..
Rezervasyon : Özellikle hafta sonları gerekli..
Fiyat : Kişi Başı 25 - 35 TL arası ( alkollü içki dahil )
Adres: Defne Mah. Atatürk cad. No:1 Harbiye / Antakya
Tel: 0.326.231 41 09 web: http://www.baharrestaurant.com/
Bir başka yazıda görüşmek üzere...
Sevgiler..
Volkan...

Bende yenileniyorum ve değişiyorum...

Sevgili takipçilerim,
2008 yılında ucundan dahil olduğum 'blogger' aleminde pek aktif olamadım şimdiye kadar.. Ama artık yazmam gerektiğini düşünüyorum.. Hem keyif almak için hem de keyif vermek için..
Keyif alabildiğim konular da çok fazla olmadığına göre içlerinden seçim yapmanın da zor olmaması gerekirdi, zaten öyle de oldu..
Bugünü blog dünyasına yeni adım attığım gün sayıyorum ve bugunden itibaren bu blogumda artık ' yeme & içme ' zevkleri ve özellikle mekanlar hakkında yazmaya başlıyorum...
Ağırlıklı olarak Antakya temelli olacak olan yeme&içme ve mekan yazılarıma zaman zaman seyahatlerimdeki deneyimlerimi de ekleyerek sizlerle paylaşmaya çalışacağım...
Özellikle Antakya'ya seyahat hazırlığı ya da planı yapanlar başta olmak üzere, tüm yeme & içme meraklılarının ilgisini çeken bir çalışma olur kimbilir zamanla..
Yeniden merhaba..
Volkan...